Yol boyu fikirlerinin peşinden koşmaktan daha cazip bir şey bence yoktur.
Bu kederli yeryüzünde huzur yok.
Dışarı çıkın, özgürsünüz, kralınızi tahtından, Tanrı'nizi da tapinagindan indirin.
Büyük kentlerin kalabalığı arasında yoksul insan, yapayalnızdır. Çevresinde korkunç bir büyünün etkisindeymiş gibi kendisine bakmayan gözler, yakınışlarını işitmeyen kulaklar vardır.
Hanımlar, beyler zekanizla canınız istediği sürece gurur duyun.
Bir sarayın şatafatindansa, bir ağacın gölgesini tercih eden biri! Ne mutlu dostu olana.
Gerçekten değerli ve iyi ruhlu insanlar, birbirlerini gördükleri zaman asla yeni tanışmış gibi olmazlar; onlar, birbirlerinden uzaklık ya da toplumsal koşulların uyuşmazlığı dolayısıyla ayrı düşmüş de yeniden görüşmüş eski dostlar gibidirler.
Bir yerde, soğuktan ölmemek için bir grup çocuk birbirine sarılmış. başka bir yerde, sitem edecek kadar bile sesi çıkmayan bir kadın titriyor. yoldan geçenler, alıştıkları bu manzara karşısında duygulanmadan gidip geliyorlar. arabaların gürültüsü, ölçüyü kaçırmış insanların sesleri, müziğin hoş tınıları, kimi zaman bu bahtsızların çığlıklarına karışıp dehşet verici bir ses uyumsuzluğu yaratıyor.
Şafak vakti göğü ağarttıkça, beni telaşlandıran karanlık fikirler de geceyle birlikte buharlaşıp gidiyor ve kalbimde yeniden bir umut yeşeriyor.
Eziliyorsunuz, baskı altindasiniz; bahtsizsiniz, canınız sıkılıyor ; çıkın bu uyuşukluktan.
Kendimi yeniden yerkürenin üzerinde ağırlık oluşturan ilgisizler kalabalığının arasında buldum.
İtiraf edeyim ki, bir süreden beri bütün kalabalık meclisler bende belli bir korku uyandırıyor.
Ben umudumu asla varsayımlara dayandırmıyorum.
Umulmadık bir kuyrukluyıldızın uzayda ışıldaması gibi, yeni bir yol açıp elinde bir keşif kitabıyla aniden alimler dünyasında boy göstermek kadar övünülesi ne olabilir.
Beni bir şehri dolaşmaktan men ettiler. Hepsi bu. Ama bütün bir evreni bana bıraktılar. Uçsuz bucaksızlik ve sonsuzluk emrime amadedir.
İnsanın ezeli ve asla tatmin bulmayan arzusu, kendini gücünü ve yeteneklerini artırmak, olmadığı yerde olmak, geçmişi hatırlamak ve gelecekte yaşamak değil midir?
Kütüphanem romanla doludur. Sanki kendi derdim kendime yetmiyormuş gibi bir de binlerce hayali kimselerin dertlerinden, bana aitmiş gibi, ıstırap çekiyorum.
Pembeyle beyaz, zevke ve mutluluğa adanmış iki renktir. Doğa, bu renkleri güle vererek bütün bitkiler âleminin tacını da güle vermiş oldu.
Beni bir şehri dolaşmaktan men ettiler. Hepsi bu. Ama bütün bir evreni bana bıraktılar.
Bizler hatalarımızla mutluyduk. Ah, ya şimdi! Artık her şey değişti; başkaları gibi, bizim de insan kalbini okumamız gerekti; ve hakikat, ortamıza bir bomba gibi düşerek yanılsamanın büyülü sarayını sonsuza dek yok etti.
Kalbine ve ruhuna uygun bir dost bulan kimse ne mutludur! Zevk, duygu ve bilgi benzerliğinin birleştirdiği bir dost; hırstan ya da çıkardan başı dönmeyen bir dost; bir sarayın şatafatındansa, bir ağacın gölgesini tercih eden biri!
Güzel bir ateş, kitaplar, kalemler; sıkıntıya karşı bunlardan iyi çare olur mu!
Ben tesadüfe, bu sıkıcı sisteme - hiçbir anlam taşımayan bu kelimeye - asla inanmam. Ben daha ziyade manyetizmaya, dinsel gizemli öğretilere inanırım. Hayır, tesadüfe asla inanmam.
Bir yatakta doğar bir yatakta ölürüz. İnsan soyunun ilginç dramları, gülünç komedileri ve korkunç trajedileri oynadığı gerçek sahnedir burası. Çiçeklerle süslü bir beşiktir; Aşk Tanrıçası’nın tahtıdır; mezardır.
Resim ne yüce bir sanat, diye düşünüyordu ruhum.
Müzik nefes alan herkesi büyüler.
Beyler, bayanlar, zekânızla canınız istediği sürece gurur duyun; ama ötekine (bedeninize) pek güvenmeyin.
Yalnızlık yalnız ormanlarda ve kayalık yerlerde olmaz ya, bahtı kara olan insan her yerde yalnızdır.
Koltuk dediğin harika bir eşyadır; hele hele derin düşüncelere dalmış bir adam için fevkalade yararlıdır.
Renklerin üzerimizde nüanslarına bağlı olarak bizi neşelendirecek ya da üzecek kadar etkili olduğu kesindir.
Resim, zevk duygusu dışında, düşünen bir kafa gerektirir ki müzisyenler bunsuz yapabilirler.
Dünyada meraklı insan çoktur!